Gözünü Yumma!
Para kazandıkları yol “yasal olmak kaydıyla” her ne iş yapıyorsa yapsın, bu insanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları ve diğer vatandaşlarla eşit hakka sahip oldukları bir gerçek. Hayatlarını kazandıkları sektörü benimsemiyor, hatta büyük bir kısmının icra ettikleri müzik tarzı sizin için duygu anlamında bir şey ifade etmiyor ve hayata aynı pencereden bakmıyor olabilirsiniz. Ancak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu doğrultusunda meseleye “insan nokta-i nazarından” bakmak zorundaydınız. Diğer vatandaşlar ile eşit haklara sahip olmaları, aynı muameleye tabi tutulmaları için her birinin yalnızca “tasavvuf müziği” icra etmeleri gerekmiyor. Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir düsturunu unutmamanız gerekiyordu. Kim olursa olsun vatandaşının çığlığına kulak tıkamamanız, gözünüzü yummamanız gerekiyordu.
“Yaradılanı severiz yaradandan ötürü” şiarını benimsemeniz ve vatandaşlarınıza öncelikle ‘insan’ olarak bakmanız gerekiyordu.
“İnsanı yaşatmalıydınız ki devlet yaşamalıydı” ancak İmtihanı kaybettiniz, sınıfta kaldınız.
Pandemi sürecinde ekonomik anlamda sıkıntılı bir sürecin yaşandığı aşikâr.
Ancak bununla birlikte gerçek anlamda bıçağın kemiğe dayandığı, sözüm ona devletin açlığa terk ettiği, kendi vatandaşı olduğu halde öz yurdunda ötekileştirilen, kıymetsiz görülen bir grup var. Adli, idari, cezai ve vergilendirme anlamında bütün vatandaşlar ile eşit şartlara tabi tutulan, ancak insani anlamda çifte standarda maruz kalan, icra ettikleri meslekten dolayı olsa gerek, “kıymetsiz görülenler”…
Sürecinin başından bu yana birçok sektöre normalleşme adımları ile dönem dönem esneklik sağlansa da, çarkların dönebilmesi adına kısıtlamalardan muaf tutulsa da, müzik sektörü özelinde enstrümanlara uygulanan ağır gümrük vergileri ile bunun tam tersini görüyoruz. Pandemi kararlarının ekonomik anlamdaki acımasızlığını müzisyenlerden daha ağır hisseden başka bir sektör yoktur, bu kesin. Her ne kadar seslerini duyurmaya çalışsalar da, devlet yetkilileri onların sesini duymak, sıkıntılarına kulak vermek gibi bir eğilimde olmadılar, önemsemediler.
Bir yılı aşkın bir süredir devam eden sokağa çıkma yasakları ile birlikte bir çoğu günübirlik kazandığı parayla geçinen ve ‘Çoğu sigortasız, kayıtsız çalışan müzisyenler bu süreci çok daha ağır geçiriyor’.
Devletin müzisyenlere destek amaçlı verdiği konse göz boyamadan öteye geçmedi.
Geçtiğimiz yıl pandemi sürecinin başlaması ile birlikte sadece müzikten günlük kazanç elde ederek hayatını idame ettiren, en alt seviyeden tutun, en profesyonelce icra edenine kadar 50-60 bin müzik emekçisi varken,
Cumhurbaşkanlığı iletişim daire Başkanlığı’nın internet üzerinden online düzenlenen konserlerde ise milyonlarca lira’yı, paraya ihtiyacı olmayan, tabir yerindeyse “tuzu kuru” sanatçılara ve yalnızca onların arkasında çalan müzisyenlere aktarıldı.
Devletin “müzisyenlere hibe desteği” diye açıkladığı yardım vaadi yaklaşık 50-60 bin müzik emekçisi arasında bir heyecan meydana getirse de bunun gerçeği yansıtmadı. İçlerinden sadece % 15’ine denk geldi, emekçilerin başvuru yaptıklarında kendilerinden vergi levhası vesaire gibi evraklar istendi ve bundan dolayı % 85 i bu yardımlardan faydalanamadılar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “müzik susmasın” isimli projesinde halihazırda “geliri olan” 16.000 sanatçı ve müzisyen, 4 ay süreyle ayda 1000 lira yardım aldı. Bunlar ise Mesam, Müzsan, Muyorbir gibi derneklere üye olanlardı, geriye kalan 40 45 bin müzisyen kayıtdışı çalıştıkları için bu yardımdan yararlanamadılar.
“Ve, Ne acıdır ki, sırf herhangi bir yerde kayıtlı çalışmadıkları için 16 aydır hiçbir yardımdan faydalanamayan adeta unutulan 102 müzisyen evine ekmek götüremediği için hayatlarına son verdi”.
Aslında devletin yapması gereken asli görevi, Ahbap Platformu Başkanı Haluk Levent yaptığını biliyormusunuz?
Haluk Levent emekçi müzisyen arkadaşlarının 400 liraya kadar elektrik ve su faturalarını ödemeyi taahhüt etti. Mesut Özil, Hakan Çalhanoğlu, İrfan Can Kahveci, Merih Demiral gibi futbolcular bu kampanyalara destek oldu.
Hal böyleyken Devletten umudu kesen müzisyenler, Twitter hesapları ile Ahbap derneğine bağış yapan Musa Efoğlu, Kurtalan Ekspres grubu, Feridun Düzağaç gibi birçok enstrümanlarını açık arttırmayla satan sanatçılardan medet umuyor ve onlardan yardım bekliyorlar.
Bu süreçte son bir ümit olarak birçok müzisyenin sahip oldukları enstrümanları yok pahasına, 3-5 bin lira karşılığında satarak hayatlarını devam ettirmek ve bu parayla 2-3 ay karnını doyurduklarını yakın müzik emekçisi arkadaşları söylüyor.
Muazzez Ersoy, Mustafa Ceceli, Bülent Serttaş, Alişan, Ebru Yaşar, Ajda Pekkan, Sibel Can, Ümit Besen, Demet Akalın, Funda Arar, Serdar Ortaç gibi sanatçılara Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanlığı desteği ile 1 ay boyunca online konser verilip, her gece bir buçuk milyon lira para sadece ismi geçen sanatçılara ödendi.
Son olarak: Evlerine ekmek götürmek için seslerini duyurmaya çalışan bu insanların aslında hiçbir pozitif ayrımcılık beklemediklerini, sadece ve sadece yeni normalde kendilerinin de unutulmamalarını, sosyal mesafe kuralları çerçevesinde sanatlarını icra edip para kazanabilecekleri iş alanlarının açılmasını istiyorlar…
Asla unutulmamalıdır ki,
Devlet Hak’ka riayet ediyorsa güçlüdür
Devlet Adalet ile güçlüdür
Devlet Merhametli ise güçlüdür, halkı hür ise güçlüdür.
Devlet aklı, halkına kıymet vermeyi gerektirir, zira kendine kıymet verilmediğini hisseden bir halkın devlete katabileceği hiçbir güç ve değer yoktur.
Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye söylediği söz güncelliğini ne kadarda canlı tutmakta.
“Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Devlet millet için vardır.
Millet güçlü olursa devlet güçlü olur.
Nasıl ki bir canlının yaşayabilmesi için nefese ihtiyacı vardır, aynen öyle, devletin de dimdik ayakta durabilmesi ve güçlü olabilmesi için, sağlıklı ve güçlü bir millete ihtiyacı vardır.
Millet, devletin bekası ve huzuru için haklı veya haksız bazı sebeplerden ötürü zaman zaman, devletin sert yüzünü görebilir.
Ancak ve ancak her ne sebeple olursa olsun millet her daim devletin şefkatli ve merhametli yüzünü görmek ister.
Gerçekten de Şeyh Edebali’nin evladına hitaben yaptığı ve günümüze ışık tutan öğütleri ne kadar da kıymetlidir.
“Ey oğul! Güç hayvanda bile mevcut’tur.
Öfke ateş, Öfke afet, Öfke şeytandır oğul.”